10 Nisan 2012 Salı

Ali Canip Yöntem

Ali Canip Yöntem

Selanik Hukuk Mektebi'ndeki eğiti­mini son sınıfta bıraktı. Gençlik yılla­rında Selanik'te çıkan Genç Kalemler (1910-12) dergisinde yazılar yazdı. Öğretmenliği seçen Ali Canip, Ça­nakkale Sultanisi edebiyat ve felsefe öğretmenliğine atandı. Milletvekilliği de yapan Ali Canip, 1967'de yaşamını yitirdi.
Edebî Kişiliği (Sanat Anlayışı)
Ali Canip Yöntem, birçok sanatçı gibi, adını, yazdığı eserlerle değil, girdiği edebî ve ilmî tartışmalarla (Yeni Lisan tartışmaları) duyurmuştur.
Genç yaşta şiire başlamış, hatta bir şiir kitabı yayımla­mış ancak şiirde ısrarcı olmamıştır. "Geçtiğim Yol" ad­lı şiir kitabı hem aruz hem de hece vezni ile yazılmış şi­irlerden oluşur. Nazik bir duyarlılığı olmasına karşın bu duyarlılığı sanata ve şiire yansıtmada pek başarılı ola­mamıştır. Hatta bu şiirlerin bir hevesle yazıldığı söyle­nebilir.
Yöntem'in, en büyük hizmeti Genç Kalemler devresin­den başlayıp ömrünün sonuna kadar sürdürdüğü Millî Edebiyat ve Yeni Lisan sevdasıdır. Yeni Lisan hareketi­ni sonuna kadar savunmuştur. Bu yüzden dönemin önemli edebiyatçılarından olan Cenap Şehabettin'le ciddi bir tartışmaya girişmiştir. Bunu "Millî Edebiyat ve Cenap Bey'le Münakaşalarım" adıyla 1918'de yayım­lar. Bunun yanında bilimsel alanda yaptığı çalışmalar, edebiyat öğretmenliği, Türk dilinin sadeleşmesi için gi­riştiği ve çoğunda da haklı çıktığı polemikler de önem­lidir.
Ali Canip Yöntem; Ömer Seyfettin ve Ziya Gökalp'la birlikte Millî Edebiyat ve Yeni Lisan hareketinin üç teo-risyeninden biridir.

Eserleri:
Şiir:
* Geçtiğim Yol

Düz yazı:
* Millî Edebiyat ve Cenap Bey'le Münakaşala­rım
* Epope
* Türk Edebiyatı Antolojisi
* Ömer Seyfettin-Hayatı ve Eserleri,
* Edebî Nevilerle Mesleklere Dair Ma­lumat

Mehmet Fuat Köprülü Edebi Kişiliği

Mehmet Fuat Köprülü

(1890-1966) Türk tarihçi, edebiyat araştırmacısı ve siyaset adamı.
Fuat Köprülü 4 Aralık 1890’da İstanbul’da doğdu. Sadrazam Köprülü Mehmet Paşa’nın soyundan gelmektedir. Ayasofya Rüşdiyesi’ni ve Mercan İdadisi’ni bitirdikten sonra Hukuk Mektebi’ne devam etti (1907-1910), burada özel Fransızca dersleri aldı. Ancak, asıl ilgisini çeken edebiyat ve tarih alanında ilerlemek için hukuk öğrenimini yarıda bıraktı.
1909’da Fecr-i Ati topluluğuna katıldı. Şiirlerini 1913’e kadar Mehasin ve Servet-i Fünun dergilerinde yayımladı. Bu yıllarda “Milli Edebiyat” ve “Yeni Lisan” akımlarına karşıydı. 1910’dan sonra İstanbul’un çeşitli okullarında Türkçe ve edebiyat okuttu, liselerin edebiyat programını düzenledi. Ziya Gökalp çevresine girdikten sonra Milli Edebiyat akımını benimsedi; Türk tarihinin ilk dönemlerine kadar indi, ilk Türk topluluklarının tarih ve edebiyatlarını inceledi. 1913’te, Halit Ziya Uşaklıgil’den boşalan İstanbul Darülfünunu Türk Edebiyatı Tarihi müderrisliğine getirildi. Aynı yıl Bilgi dergisinde Türk edebiyatının hangi yöntemle incelenmesi gerektiğini tartışan “Türk Edebiyatı Tarihinde Usul” adlı yazısı çıktı.
1919’da uluslar arası ün kazanmasını sağlayan ilk büyük yapıtı Türk Edebiyatı’nda İlk Mutasavvıflar’ı yayımlandı. 1923’te Edebiyat Fakültesi dekanı oldu, Türkiye Tarihi adlı kitabını çıkardı. 1925’te Türkiyat Mecmuası’nı çıkarmaya başladı, ünü giderek dünyaya yayıldı, birçok uluslar arası kongreye Türkiye temsilcisi olarak katıldı. 1928’de Türk Tarih Encümeni başkanlığına seçildi. 1931’de Türk Hukuk Tarihi Mecmuası’nı çıkarmaya başladı; 1932-1934 arasında Divan Edebiyatı Antolojisi’ni çıkardı. 1933’te ordinaryüs profesör oldu, İstanbul Üniversitesi’nde birkaç kez dekanlık yaptı. 1934’te siyasete atılarak Kars milletvekili oldu. 1936-1941 arasında Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi ’yle Siyasal Bilgiler Okulu’nda ders verdi. 1935’te, Paris’te Türk Tetkikleri Merkezi’nde verdiği konferansların toplamı olan Les Origines de L’Empire Otoman (Osmanlı İmparatorluğu’nun Kuruluşu) adlı kitabı yayımlandı ve büyük yankı uyandırdı. Heidelberg , Atina ve Sorbonne üniversitelerince onursal doktorluk sanı verilen, bilim kuruluşlarınca onur üyeliğine seçilen Köprülü 1941’den sonra İslam Ansiklopedisi’nin yayımına katıldı. 31 Mayıs 1935'te yapılan Genel Seçimlerde Kars Milletvekili oldu. 1943'e kadar hem Milletvekilliğine, hem de İstanbul ve Ankara Üniversitelerindeki görevlerine devam etti.
12 Haziran 1945'de siyasî yayınlarından dolayı CHP'den ihraç edildi. 7 Ocak 1946'da Celal Bayar, Adnan Menderes ve Refik Koraltan ile birlikte Demokrat Parti yi kurdu. Demokrat Parti iktidara gelince dışişleri bakanı oldu. 1956’ya kadar sürdürdüğü bu görevi sırasında Türkiye’nin NATO’ya girişinde etkin rol oynadı. 5 Temmuz 1957'de Demokrat Partiden resmen istifa ederek aynı yıl Hürriyet Partisi ne girdi. 1960’tan sonra 6-7 Eylül Olaylarıyla ilişkilendirilerek tutuklandı, dört ay Yassıada’da kaldı. 27 Mayıs 1960’tan sonra Yeni Demokrat Parti yi kurdu. Ancak parti pek ilgi görmedi. Amblem olarak seçtiği "Kıratı" Adalet Partisi ’ne bırakarak siyasi yaşamdan ayrıldı. Asıl yararlı çalışmalarını Türk Edebiyatı ve Türk Halk Edebiyatı araştırmaları oluşturur. Çok verimli bir araştırmacı olan Köprülü, ardında 1500ü aşkın kitap ve makale bırakmıştır.
Mehmet Fuat Köprülü 28 Haziran 1966’da İstanbul’da, bir trafik kazası sonucu, kaldırıldığı Baltalimanı Hastanesi’nde öldü. Çemberlitaş’taki Köprülü Türbesi’nde babasının yanına gömüldü.


BAŞLICA ESERLERİ
  • Yeni Osmanlı Tarih-i Edebiyatı (1916)
  • Türk Edebiyatında İlk Mutasavvıflar (1919-1966)
  • Nasrettin Hoca (1918-1981)
  • Türk Edebiyatı Tarihi (1920)
  • Türkiye Tarihi (1923)
  • Bugünkü Edebiyat (1924)
  • Azeri Edebiyatına Ait Tetkikler (1926)
  • Milli Edebiyat Cereyanının İlk Mübeşşirleri ve Divan-ı Türk-i Basit (1928)
  • Türk Saz Şairleri Antolojisi (1930-1940, üç cilt)
  • Türk Dili ve Edebiyatı Hakkında Araştırmalar (1934)
  • Anadolu’da Türk Dili ve Edebiyatı’nın Tekamülüne Bir Bakış (1934)
  • Osmanlı Devleti’nin Kuruluşu (1959)
  • Edebiyat Araştırmaları Külliyatı (1966)
  • İslam ve Türk Hukuk Tarihi Araştırmaları ve Vakıf Müessesesi (1983, ölümünden sonra)

8 Nisan 2012 Pazar

Milli Edebiyat Fikir Akimlari

Fikir Akımları: Miili Edebiyat Dönemi Ürünlerinde o dönemin yaygın fikir akımlarının etkisi omuştur.Bu Fikir Akımları Dünyada'ki gelişme ve değişme karşısında DevLet'in Bütünlüğünü Korumak Amacıyla Ortaya Çıkmıştır.Bu Akımlardan İslamcılık ,Osmanlıcılık,Batıcılık yaygın Bi fikir akımı Haline gelmemi Türkçülük Akımı İse Hem Milli Edebiyatın doğmasını sağlamış hem de yeni cumhuriyetin kurulmasında ve devamında önemli bi rol üstlenmiştir.

Osmanlıcılık
Devletin siyasi birliğini sürdürebilmek düşüncesiyle oluşmuştur.Osmanlı Devleti sınırları içerisinde yaşayan vatandaşları ırk,din ve di ayrımı yapmadan eşit olarak kabul eden düşünce anlayışına Osmanlıcık denir.Balkan Savaşlarını Kaybedilmesi Balkanlardaki Türk olmayan Azınlıkların bağımsızlıklarını ilan etmeleri Osmanlıcılık fikrini zayıflatmıştır.(Öncüleri;Namık KEMAL, Şinasi)

İslamcılık
Bu Fikir Akımı Önce siyasi bir düşünce olarak ortaya çıkmış daha sonra edebiyat ve düşünce adamları tarafından savunulmuştur.Amacı farklı ırklardan müslümanları birleştirip kalkındırmak Hristiyan Dünyası karşısında bir denge unsuru haline getirmektir.Bu akıma göre Toplumun temel direği DİN'dir.Hangi Milletten olursa olsun bütün Müslümanların Halife'nin etrafında birleşmesi gerekir.Bütün çabalara rağmen bu akım çok taraftar toplayamamış etkinliğini yitirmiştir.(Öncüleri;Mehmet Akif ERSOY,Sait Halim Paşa,Eşref EDİP,Cevdet Paşa)

Batıcılık
Tanzimatla Birlikte devleti kurtarmak ve modernleştirmek yolunda ortaya çıkan akımlardan biridir.Bu akımın İlk önderleri Padişahlar ve onların destekledikleri Sadrazamlardır .I. Meşrutiyetten Sonra Batılılaşmanın Önderleri Jön Türkler olmuştur.Bu akımın Etrafında Toplanan Kişiler Fikirlerini ''İCTİHAD'' adlı dergide yayımlardı.(Öncüleri;Abdullah CEVDET,Tevfik FİKRET,Celal NURİ)

Türkçülük
Türkçülük akımı devleti kurtarma adına ortaya çıkmıştır.Bu akıma göre;Devlet ancak dili,dini,soyu bir olan topluma dayanarak ayakta durabilir.Türkçülük;dil ,tarih ve edebiyat alanındaki çalışmalarla yani bir kültür hareketi olarak ortaya çıkmıştır.Zamanla siyasi nitelik kazanmıştır.(Öncüleri:Mehmet Emin YURDAKUL, Ziya GÖKALP,Ömer SEYFETTİN,Ali Canip YÖNTEM,Hamdullah Suphi TANRIÖVER,Ahmet Hikmet MÜFTÜOĞLU)

Edebi Akımlar

EDEBİ AKIMLAR
Aynı görüşte olan sanatçıların bir araya gelerek, belirledikleri ilkeler doğrultusunda yapıt  ortaya koymalarıyla ortaya çıkmış  edebi anlayışlardır. Edebiyat akımlarının oluşmasında toplumsal değişmeler ve gelişmeler, bilimsel ve teknolojik yenilikler, bireysel özelliklerdeki farklılaşmalar etkili olmuştur. Genellikle birbirlerine tepki olarak ortaya çıkan edebiyat akımlarının temsilcileri, akımlarının ilkelerini kendileri belirlemiştir.
Avrupa'da edebi akımlar başlamadan önce, iki önemli düşünce ve sanat anlayışı vardı: Hümanizm ve Rönesansçılık
HÜMANİZM:
* İnsana değer vermek esastır.
* Tabiatı Tanrı yaratmıştır düşüncesi kabul edilmiştir.
* İnsanı sevip onu yüceltme.
* Dante bu düşüncenin temsilcisidir.
RÖNESANSÇILAR:
*Hem hümanizmin getirdiklerin hem de 16.yy. bilim ve akılcılığını benimsemişlerdir.
*Özgürlük düşüncesini geliştirirler.
*Petrarca, Montaigne, Bocon, Cervantes, Shakspeare bu dönemde eser verirler.
KLASİSİZM
*17.yy ortalarında Fransa'da ortaya çıkan edebiyat akımıdır.
*Akla ve sağduyuya değer verirler.
*İnsandaki tabiata, insanların iç dünyasına saygı göstermek esastır,
*Konularını eski Yunan ve Latin edebiyatından alırlar.
*Kahramanları seçkin kişilerdir. Sıradan insanlara eserlerinde yer vermezler.
*Önemli olan konu değil konunun işleniş biçimidir
*Dil, üslup kusursuz bir şekilde işlenmiştir. Dil açık, yalın ve soyludur.
*Sanat için sanat görüşünü savunurlar.
*Sanatçı eserde kendini gizler.
*Tiyatroda üç birlik kuralına uyulur.(olay, zaman, mekân)
*Bu akımın en önemli temsilcileri: Moliere, Corneille, Racine, La Fontaine, La Bruyere, Daniel Defoe, Boileau, Malharbe, Madam De La Fayette, Fenelon, Bousset
*Türk edebiyatında ise Şinasi ve Ahmet Vefik Paşa 'dır. Şinasi'nin La Fontaine'den; Ahmet Vefik Paşa'nın da Moliere den yaptığı çeviri ve adapteler klasisizmi edebiyatımızda tanıtmıştır.
ROMANTİZM
*Fransa'da 1830 yıllarında klasizme tepki olarak doğmuştur.
*Klasik edebiyatın kural ve şekilleri bırakılır.
*Konular eski Yunan ve Latin edebiyatı yerine Hıristiyanlıktan tarihten ve günlük yaşamından alınır.
*Akıl yerine duygulara ve hayallere önem verirler.
*Sanatçılar kendi eserlerinin kişiliklerini gizlemezler.
*Sanat toplum içindir görüşünü benimsemişlerdir.
*Tabiat önemlidir. Gözlem ve tasvire önem verilir.
*Konular işlenirken iyi, kötü, doğru, yanlış gibi karşıtlıklardan yararlanırlar.
*Üç birlik kuralı terk edilir.
*Temsilcileri: Voltaire, Shakespeare, Lord Byron, Goethe, Schiller, Jean Jacques Rousseau, Chateaubriand, Madame de Stael, Lamartine, Victor Hugo, Aleksandre Dumas Pere, Alfred de Musset, Alfred de Vigny, Aleksandre Puşkin.
*Türk edebiyatında ise Namık Kemal, Ahmet Mithat Efendi, Abdülhak Hamit Tarhan, Recaizade Mahmut Ekrem (şiirde)
REALİZM
*19.yy'ın ikinci yarısında Fransa'da romantizme tepki olarak doğmuştur.
*Konu gerçekten alınır. Olay ve kişiler yaşanan ve yaşayan kişilerin benzerleridir
*Kişilerin ruhi davranışlarını etkileyen onların kişiliklerini çizen çevre ve ortamın tanıtılmasına önem verilir.
*Betimlemeler yazarın gözüyle yapılmaz kahramanın gözüyle yapılır.
*His ve hayale kapılmadan toplum gerçeklerini olduğu gibi yansıtır.
*Sanat için sanat görüşünü savunurlar.
*Hikâye ve Romanda uygulanır.
*Temsilcileri: Gustave Flaubert, Stendhal, Honore de Balzac, Daniel Defoe, Charles Dickens, Hemingway, Turgenyev, Çehov, Gorki, Gogol, Tolstoy, Dostoyevski.
*Türk edebiyatında ise; Recaizade Mahmut Ekrem (roman ve öyküde), Samipaşazade Sezai, Mehmet Akif Ersoy, Halit Ziya Uşaklıgil, Mehmet Rauf, Ömer Seyfettin, Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Refik Halit Karay, Reşat Nuri Güntekin, Halide Edip Adıvar.
NATÜRALİZM
*Determinizm anlayışını romana getiren bu akım 19. asrın ikinci yarısında Fransa'da ortaya çıkmıştır.
*Determinizme göre tabiat olaylarında aynı sebepler aynı sonucu doğurur. Natüralistler, Determinizmi topluma ve insan uyguladılar.
* Toplum büyük bir laboratuar, insan deney konusu, sanatçı da bilgin sayıldı.
*İnsan kişiliğini anlatabilmek için soya çekim yasalarından ve toplum biliminden yararlandılar.
*Romanlarda kahramanların portreleri ince ayrıntılarına kadar verilir.
*Yazar eserde kişiliğini gizler.
*Gözlem ve tasvir önemlidir.
*Eserlerinde hayatı bütün yönüyle anlatırlar.
*Bedenden ayrı bir ruh yoktur.
*Dil her seviyedeki insanın anlayabileceği bir düzeyde tutulmuştur
*Sanat toplum içindir anlayışı doğrultusunda eserler verilmiştir.
*Temsilcileri: Emile Zola, Guy De Maupassant, Alphonse Daudet, John Steinbeck, Goncourt Kardeşler,
*Türk edebiyatında ise; Hüseyin Rahmi Gürpınar, Nabizade Nazım, Beşir Fuat
PARNASİZM
*Romantik şiir anlayışı ile Fransa'da ortaya çıkmıştır.
*Doğal güzelliğe ve dış görünüşe büyük önem verir.
*Sanat sanat içindir ilkesini savunmuştur.
*Nesneleri dış görünüşünü aktarmışlardır.
*Kelimeler seçilerek kullanılır. Kelimelerin sıralayışı ve ahenk önemlidir.
*Kafiye ve Redife önem verilir.
*Romantizm'de bırakılan eski Yunan ve Latin kültürüne dönüşmüştür.
*Temsilcileri: Gauthier, Theodore Debanvaille, Francois Coppee, Jose Maria De Daudet, Sully Prudhomme
*Türk edebiyatında ise; Tevfik Fikret, Cenap Sahabettin, Yahya Kemal
SEMBOLİZM
*19.yy'ın son çeyreğinde ortaya çıkmıştır.
*Nesneleri olduğu gibi anlatmak mümkün değildir. Nesneler değişerek anlatılabilir.
*Anlatımda sözlerin sözlük anlamından bıkan sembolistler yaşatmaya çalışırlar.
*Şiirde anlam açıklığından kaçındılar.
*Şiir anlaşılmak için değil hissedilmek içindir.
*Şiirde alaca karanlık üzüntü ve ay ışığı, gün doğumu, gün batımı gibi belli belirsiz varlıklar görüntüleri yansıtırlar.
*Şiirde musiki her şeyden önce musiki ilkesini savundular.
*Sanat için sanat anlayışına bağlılardır.
*Dil herkesin anlayacağı seviyede değil oldukça ağırdır.
*Temsilcileri: Baudelaire, Mallarme, Arthur Rimbaud, Paul Verlaine, Paul Valery, Edgar Ailen Poe
*Türk edebiyatında ise; Ahmet Haşim, Ahmet Hamdi Tanpınar, Cahit Sıtkı Tarancı, Ahmet Muhip Dıranas, Cenap Sahabettin
SÜRREALİZM (GERÇEK ÜSTÜCÜLÜK)
Realizm, natüralizm ve parnasizm akımlarına tepki olarak doğmuştur. Freud'un "psikanaliz kuramı'nın edebiyata uyarlanmış biçimidir. Akımın bilgi ve esin kaynağı olan Freud'a göre, insanoğlunun dış dünyadan edindiği alışkanlıklar, istekler bilinçaltında toplanır. Bu istekler düş, rüya, yarı rüya durumunda çözülerek ortaya çıkar. Akımın kurucusu olan Andre Breton bu akımı şöyle tanımlamıştır: "Gerçeküstücülük, ister söz, ister yazı ile ya da başka bir yolla, düşüncenin gerçek işleyişini ortaya çıkarmak için başvurulan, içinden geldiği gibi yazma yöntemidir. Bu, aklın denetimi olmaksızın (rüyada olduğu gibi) her türlü estetik ve ahlak kaygısı dışında düşüncenin yazılışıdır."
*Kelime anlamı "gerçek üstüncülük" demek olan bu akım 1924'te Fransa'da çıkmıştır.
*Sürrealistler Sigmund Freud'un etkisinde kalmışlardır.
*Bilinçaltı rüyada ortaya çıkar.
*Hipnotize edilmiş insanlara şiir söylettiler.
*Akıl ve mantık değersizdir. İnsanı yönlendiren İçgüdü, bilinçaltıdır demişlerdir.
* Temsilcileri: Andre Breton, Louis Aragon, Paul Eluard, Philippe Soupault, Rene Char
* Türk edebiyatında ise; Orhan Veli ve arkadaşları, Cemal Süreyya, İlhan Berk (İkinci Yeniciler), Oktay Rifat
EMPRESYONİZM (İZLENİMCİLİK)
19. yüzyılın sonlarında ortaya çıkmış, Fransa'da gelişmiş; daha çok; edebiyatta, resimde, müzikte etkisini göstermiştir. Empresyonistler, varlığın gerçek ve nesnel yanını değil, sanatçıda uyandırdığı izlenimleri anlatma amacını gütmüşlerdir. Bu izlenim, sanatçıdan sanatçıya değiştiği için, ortaya konan sanat yapıtı, onu ortaya koyanın kişiliğini yansıtır. Yapıtlarında kendi iç dünyalarını dile getirdikleri için, çevreyi saran evrene ve dış dünyaya karşı ilgisizdirler.
* Duyularımızın dış evreni bize olduğu gibi değil, onun gerçek görünüşünü değiştirerek ulaştırdığı kabul edilmiştir.
* Sanatçılar, yapıtlarında, dış dünyada gördüklerinin gerçek yönünü değil; "kendilerinde uyandırdığı izlenimleri" anlatmışlardır.
* Dünya edebiyatında temsilcileri: Rainer Maria Rilke, Paul Verlaine, Arthur Rimbaud
EKSPRESYONİZM (DIŞAVURUMCULUK)
Birinci dünya savaşından sonra, empresyonizme tepki olarak doğmuş, Alman sinemasında uygulanmıştır. Çevremizi saran evrene ve dünyaya karşı ilgisiz görünen bu akım, insanın iç dünyasını ve bütün duygularını en gizli ve çıplak yönleriyle, olduğu gibi anlatır. Gerçekler her insana göre değişik olduğu için önemli olanı sanatçının kişiliğini ve gerçekleri kendine göre dile getirmesidir.
* Sanatçılar, kendi içlerine kapanıp kendilerini gözlemlemiş, iç gözleme önem vermişlerdir.
* Bireyin en gizli yönlerini açığa vuran bir anlatım yolu kullanılmıştır.
* Yapıtlarda, fantastik ve korkunç olaylar anlatılmıştır.
* Amaç, insanların ruhsal durumlannın ortaya konmasıdır.
* Dünya edebiyatında başlıca temsilcileri: Franz Kafka, Thomas Stearns Eliot, James Joyce
KÜBİZM
20. yüzyılın başında empresyonizme tepki olarak ortaya çıkmış ve daha çok, resimde kendini göstermiştir. Yazın alanın da, özellikle şairler, ressam Picasso'nun da etkisiyle bir anlayış geliştirmişlerdir. Buna göre şairler, dış dünyayı izleyip olup bitenleri iyi saptamak zorundadır. Onlara göre dünyadaki küçük olaylan ve anlamları yakalamak gerekir "Söylenmemiş olanı", "görülmemiş olanı" gün ışığına çıkarmak, aklın değil düş gücünün yapacağı iştir.
* Varlığın, dış görünüşüyle birlikte iç dünyasının betimlenmesi amaçlanmıştır.
* Sanatçılar, anlatımı canlı kılmak için, yapıtlarında duygularla olayları karıştırarak yansıtmışlardır.
* Dünya edebiyatında temsilcileri: Apollinaire, Max Jacob, Jean Cocteau, Blaise Cendrars
FÜTÜRİZM (GELECEKÇİLİK)
20. yüzyılda ortaya çıkmış, makineyi ve hızı edebiyata taşıyan edebiyat akımıdır. I. Dünya Savaşı başlamadan ortaya çıkan bu akım, "geçmişten kopuşu, yenilik ve değişikliğe yönelişi" ilke edinmiştir.
*Geleceği makineleştiren sanattır.
*20.yy. başında Marinetti tarafından kurulmuştur.
*Geçmişin sanat değerlerini bırakmalı ve yeni anlatım biçimleri bulmalı.
*Makinalaşma çalışmaları kutsallığı savunulmalıdır.
*Temsilcileri: Marinetti ve Mayakovski
*Türk edebiyatında ise: Nazım Hikmet
EGZİSTANSİYALİZM ( VAR OLUŞÇULUK)
Egzistansiyalizm, kökü İlkçağ Yunan felsefesine kadar uzanan bir felsefe sistemidir. İkinci Dünya Savaşı'nın son yıllarında bağımsız bir felsefe olarak ortaya çıkmıştır. Felsefe ve edebiyat alanında en önemli temsilcisi ve kurucusu Jean Paul Sartre'dır. Bu akıma göre, insan kendi özünü kendisi seçer. Bu görüş şöyle özetlenebilir: "Var" olma "öz"den önce gelir; yani, insan önce dünyaya gelir, var olur, ondan sonra olmak istediği gibi olur. Egzistansiyalizmin bu anlayışı, Nietzsche nin, "Her insan, tarihte eşi bir daha tekrarlanmayacak biricik harikadır.'' sözünde, özlü ifadesini bulur.
*Var olmayı her şeyden önce görenlerdir. Bu akıma var oluşçuluk da denir.
*İnsan kendi değerlerini kendi oluşturabileceğini bilmelidir.
*İnsan bütünüyle özgür olmalıdır.
* Temsilcileri: Jean Paul Sartre, Albert Camus, Andre Gide, Samuel Beckett, Franz Kafka
DADAİZM
20. yüzyılın ilk çeyreğinde Tristan Tzara adlı gencin etrafında toplanan bir grup şair; "dada" sözcüğünü, kurmak istedikleri akıma ad olarak seçmiş ve dadaizmi kurmuşlardır. Fransızca bir sözcük olan dada, çocukların binerek oynadıkları "ağaç parçası, tahta at" anlamına gelir. Düzensiz sözcük ve imgelerin kullanıldığı bu akım, Birinci Dünya Savaşı'nın getirdiği yıkıcı ortamda düş kırıklığına uğrayan aydın ve sanatçıların bir başkaldırısı olarak doğmuştur. Bir başka deyişle iki dünya savaşı arasında varlık gösteren ve toplumu uyuşukluktan kurtarma çabası güden bir harekettir.
* Aklın hiçbir değerinin olmadığı söylenmiş, hiçbir şeyin doğruluğuna ve varlığına inanılmamış, her şeye kuşkuyla bakılmıştır.
* Dil ve estetik kuralları bir yana bırakılarak kuralsızlık ilkesi benimsenmiştir.
*Kelimeleri rasgele kullanmak suretiyle oluşan şiirlere denir.
*Temsilcileri: Tristan Tzara, Breton, Aragon

TEMSİLCİLERİ
Edebi Akım Temsilcileri
HÜMANİZM:
Dante bu düşüncenin temsilcisidir.
RÖNESANSÇILAR:
Petrarca Montaigne Bocon Cervantes Shakspeare bu dönemde eser verirler.
KLASİSİZM:
Moliere Corneille Racine La Fontaine La Bruyere Daniel Defoe Boileau Malharbe Madam De La Fayette Fenelon Bousset
Türk edebiyatında ise Şinasi ve Ahmet Vefik Paşa 'dır. Şinasi'nin La Fontaine'den; Ahmet Vefik Paşa'nın da Moliere den yaptığı çeviri ve adapteler klasisizmi edebiyatımızda tanıtmıştır.
ROMANTİZM:
Temsilcileri: Voltaire Shakespeare Lord Byron Goethe Schiller Jean Jacques RousseauChateaubriand Madame de Stael Lamartine Victor Hugo Aleksandre Dumas Pere Alfred de Musset Alfred de Vigny Aleksandre Puşkin.
Türk edebiyatında ise Namık Kemal Ahmet Mithat Efendi Abdülhak Hamit Tarhan Recaizade Mahmut Ekrem (şiirde)
REALİZM:
Temsilcileri: Gustave Flaubert Stendhal Honore de Balzac Daniel Defoe Charles DickensHemingway Turgenyev Çehov Gorki Gogol Tolstoy Dostoyevski.
Türk edebiyatında ise; Recaizade Mahmut Ekrem (roman ve öyküde) Samipaşazade Sezai Mehmet Akif Ersoy Halit Ziya Uşaklıgil Mehmet Rauf Ömer Seyfettin Yakup Kadri Karaosmanoğlu Refik Halit Karay Reşat Nuri Güntekin Halide Edip Adıvar.
NATÜRALİZM:
Temsilcileri: Emile Zola Guy De Maupassant Alphonse Daudet John Steinbeck Goncourt Kardeşler
Türk edebiyatında ise; Hüseyin Rahmi Gürpınar Nabizade Nazım Beşir Fuat
PARNASİZM:
Gauthier Theodore Debanvaille Francois Coppee Jose Maria De Daudet Sully Prudhomme
Türk edebiyatında ise; Tevfik Fikret Cenap Sahabettin Yahya Kemal
SEMBOLİZM:
Baudelaire Mallarme Arthur Rimbaud Paul Verlaine Paul Valery Edgar Ailen Poe
Türk edebiyatında ise; Ahmet Haşim Ahmet Hamdi Tanpınar Cahit Sıtkı Tarancı Ahmet Muhip DıranasCenap Sahabettin
SÜRREALİZM (GERÇEK ÜSTÜCÜLÜK):
Andre Breton Louis Aragon Paul Eluard Philippe Soupault Rene Char
Türk edebiyatında ise; Orhan Veli ve arkadaşları Cemal Süreyya İlhan Berk (İkinci Yeniciler) Oktay Rifat
EMPRESYONİZM (İZLENİMCİLİK)
Rainer Maria Rilke Paul Verlaine Arthur Rimbaud
EKSPRESYONİZM (DIŞAVURUMCULUK)
Franz Kafka Thomas Stearns Eliot James Joyce
KÜBİZM:
Marinetti ve Mayakovski
Türk edebiyatında ise: Nazım Hikmet

EGZİSTANSİYALİZM ( VAR OLUŞÇULUK)Jean Paul Sartre Albert Camus Andre Gide Samuel Beckett Franz Kafka
DADAİZM
Tristan Tzara Breton Aragon

1 Nisan 2012 Pazar

Cümle Çeşitleri

CÜMLE ÇEŞİTLERİ
Cümleler, kendini oluşturan sözcüklerin anlamlarına,cümlede bulundukları yerlere, türlerine göre değişik özellikler gösterir. İşte bu özelliklere göre cümleler değişik gruplar altında incelenir. Bu grupları biz dörde ayırabiliriz.
                         
A.  Yüklemlerine Göre Cümleler
B.  Öğe Dizilişlerine Göre Cümleler
C.  Anlamlarına Göre Cümleler
D.  Yapılarına Göre Cümleler



A – YÜKLEMLERİNE GÖRE CÜMLELER

Buna “yükleminin türüne göre” de denilebilir. Çünkü cümleyi yüklemine göre incelerken yüklemi oluşturan sözcüklerin türüne bakılır.


1. Fiil Cümlesi

Yüklem durumunda bulunan söz, çekimlenmiş bir fiilse, cümle fiil cümlesidir.
“Soğuk günler artık geride kaldı.”


2. İsim Cümlesi

Yüklem çekimli bir fiil değilse, ister isimden ister edattan isterse fiilimsiden oluşsun isim cümlesi sayılır. Yani adına aldanıp sadece ismin yüklem olduğu cümleler olarak anlamamak lazım bunu.
“Bu roman, yazarın okuduğum ilk kitabıydı.”
B –  ÖĞE DİZİLİŞİNE GÖRE CÜMLELER

Türkçe’de cümleyi oluşturan öğeler belli bir mantık dizilişine göre sıralanır. Hatta tamlamayı oluşturan sözcüklerin bile bir sıraya göre dizilmesi gerekir.
Bu dizilişlerde en önemli unsur yüklemdir. Çünkü dilimizde yüklemin daima sonda bulunması gerekir. İşte öğelerin bu sıralanışına göre, cümleler iki grupta incelenir.


1. Kurallı Cümle


Yüklemi sonda bulunan, yani öğelerin Türkçe’nin kurallarına göre sıralandığı cümlelerdir.

“Buralarda eskiden çok güzel evler vardı.”
2. Devrik Cümle

Yüklemi sonda bulunmayan cümlelerdir.

“Bu kitabı iki yıl önce okumuştum ben.”

Eksiltili Cümle

Yüklemi bulunmayan cümlelerdir. Yargının ne olduğu okuyucunun yorumuna bırakılır.

Örneğin;
“Karşımızda geniş ve yemyeşil bir ova… Onun tam ortasında küçük ama çok güzel bir göl…”

C –  ANLAMINA GÖRE CÜMLELER

Elbette her cümlenin bir anlamı vardır. Ancak cümleler bu anlamı değişik yapılarla bildirir. Bazen bir yargıyı haber verir. Bazen anlamı, soruyla bildirir. Bazense bir duyguyu aktararak ifade eder. İşte bu bildirme şekillerine göre cümleyi üç grupta inceliyoruz.


1. Haber Cümlesi

Bir yargıyı olumlu ya da olumsuz biçimde aktaran cümlelerdir. Bir eylemin yapıldığını, yapılabileceğini, bir varlığın bulunduğunu ifade eden cümleler olumlu, tersini ifade edenler olumsuzdur. Olumlu cümlelerde mantıkça istenen bir durumun bulunması gerekir.
Aşağıdaki yüklemleri inceleyerek bunu açıklayalım.

Olumlu               Olumsuz
geldi                   gelmedi
koşmalı               koşmamalı
var                     yok
paralı                  parasız
güzel                  güzel değil

Görüldüğü gibi olumlu yüklemler “-ma, -me” olumsuzluk ekiyle, “değil” olumsuzluk edatıyla, “-sız” gibi olumsuz anlam veren eklerle olumsuz hale getirilebiliyor.
Bazı cümlelerde ise yapıca yukarıdaki olumsuzluklar bulunduğu halde cümle anlamca olumlu olabilir. Bu, çoğu kez iki olumsuzluğun bir arada bulunduğu yargılarda görülür.

Örneğin;

“Aslında o seni tanımıyor değildi.”


2. Soru Cümlesi

Cevap almak amacıyla hazırlanan cümlelerdir. Bunlar değişik soru sözcükleriyle sağlanır.

“Siz de bizimle gelir misiniz?”
“Sana bu ceketi kim almıştı?”
“Ne zaman bizi ziyaret edeceksiniz?”

cümleleri birer soru cümlesidir.
Soru cümlelerinde de olumluluk-olumsuzluk olabilir. Bunu yüklemin yapıca olumlu ya da olumsuz olması belirler.

Örneğin;

“Bu olayı o da biliyor mu?”

cümlesinde yüklem olumlu olduğundan cümle olumlu soru cümlesidir.

“Dünkü davete o da gelmedi mi?”

cümlesi yüklemi olumsuz olduğu için, olumsuz soru cümlesidir.


3. Ünlem Cümlesi

Yargıyı bir duygu aktararak ortaya koyan cümlelerdir. Çoğu zaman kızgınlık, sevinme, alınma, heyecan gibi bir duygu aktarır ya da seslenme bildirir.

“Ne güzel bir kitap bu!”
“Hey, bana baksana sen!”

cümleleri ünlem cümlesidir.
Bunların dışında bazı kaynaklarda istek cümlesi, şart cümlesi, emir cümlesi, gereklilik cümlesi gibi anlamına göre cümleler de verilmiştir. Ancak bu, cümlenin yapısıyla ilgili olmayan sadece anlama bağlı özelliktir. Eğer bunu göz önüne alırsak, her cümleye bir ad bulmak gerekebilir.

“Konuşabilirsin ama biraz alçak sesle.”
cümlesi şart,
“Şimdi bir soğuk su olsa da içsek.”
cümlesi istek,
“Yarına kadar bu ödevler bitecek.”
cümlesi emir,
“Bugünün işini yarına bırakmamalısın.”
cümlesi gereklilik anlamı veren cümlelerdir.

D –  YAPILARINA GÖRE CÜMLELER

Temel Cümle

Bir cümlenin yüklemi temel cümledir. Cümlenin bildirmek istediği asıl yargı da bu cümleyle verilir. Diğer öğeler temel cümleyi açıklayan tamamlayıcı öğelerdir.

Örneğin;

“Akşama geleceğim.”
Yan Cümle

Tam bir yargı bildirmeyen, temel cümlenin bir öğesi durumunda bulunan ve kendi içinde değişik tamamlayıcı öğeler de alabilen söz öbeğidir.
Yan cümleler iki şekilde yapılabilir: Fiilimsilerle ve çekimli fiillerle.

• Fiilimsilerle yapılanlar:

Cümle içinde temel cümlenin bir öğesi olan ya da bir öğenin tamamlayıcısı olan fiilimsiler yan cümlecik yapar.

Örneğin;

“Öğretmen sınıfa girince herkes ayağa kalktı.”

“Bana fotoğrafını gönderen okuruma teşekkür ederim.”
“Karadeniz’de denize fazla açılmak tehlikelidir.”
“Davetime gelmeyişine çok üzüldüm.”
cümlelerinde altı çizili söz öbekleri fiilimsiyle yapılan yan cümleciklerdir.

• Çekimli Fiillerle yapılanlar :

Fiilin yüklem olabilmesi için çekimli olması gerektiğini söylemiştik. Ancak her çekimli fiil yüklem olmaz, bazen cümlenin tamamlayıcı öğesi olur. İşte bu durumda, yani çekimli bir fiilin bir öğe olduğu durumda, bu fiil yan cümlecik olur.

Örneğin;

“O da gelirse gideriz.”

“O bana, ben de geleceğim, dedi.”



1. Basit Cümle

İçinde yan cümlecik bulunmayan cümlelerdir. Bu cümleler tek bir yargı bildirir.
“Bu sıcakta evde oturulur mu?”

2. Bileşik Cümle

Tek bir yüklemi olan ve içinde yan cümlecik bulunan cümlelerdir. Yan cümlenin özelliğine ve yükleme bağlanışına göre değişik gruplara ayrılır.

a. Girişik Cümle

Yan cümleciğin fiilimsi olduğu cümlelerdir.

“Çocukların sağlıklı büyümesi için gayret gösterilmeli.”
b. Şart Cümlesi

Temel cümleye şart koşan bir yan cümlecikten oluşan cümlelerdir.
Yan cümle daima -se, -sa şart kipiyle çekimlenir.

“Bir kişi daha olursa kadroyu tamamlıyoruz.”
c. İlgi Cümlesi

Çekimlenmiş bir fiilden oluşan yan cümleciğin, temel cümleye “ki” bağlacıyla bağlandığı cümlelerdir. Temel cümle çoğu zaman “ki” den önceki öğedir.

“Anladım ki o da beni seviyormuş.”

d. İç İçe Bileşik Cümle

Cümle içinde bulunan başka bir cümlenin yüklemin bir öğesi durumunda bulunduğu ya da bir öğenin tamamlayıcısı olduğu cümlelerdir.

“İçeriye girerken duyduğum, dışarıda bekle, sözü beni korkuttu.”
3. Sıralı – Bağlı Cümle

En az iki yüklemi bulunan cümlelerdir.


“Kalktı, gitti.”

Eğer yüklemler birbirlerine bir bağlaçla bağlanmışlarsa buna bağlı cümle denir.

“Aradım, fakat evde yoktun.”
Sıralı cümlelerde yüklemlerin ortak öğesi bulunabilir. Bu tür cümlelerebağımlı sıralı cümle denir.

“Öğrenciler kitaplarını aldılar, çantalarına koydular.”


Sıralı cümlede yüklemlerin hiçbir ortak öğesi yoksa cümle “bağımsız sıralı cümle” adını alır.

“Çocuklar bahçede oynuyordu; anneleri onları bekliyordu.”